D. GRAY-MAN (ALLEN WALKER)



“O kadar uzun süre maske takıyorsunuz ki altında kimin olduğunu unutuyorsunuz.”

     Herkese Merhaba,

     Karantinaya devam ettiğimiz veya etmeye çalıştığımız bugünlerde, herkesin sakin ve güçlü kalmaya çalıştığını umuyorum. Elbette yer yer sıkılsak bile elimizden geldiğince hepimizin sağlığı için biraz fedakârlık göstermemiz gerekebiliyor. Bu hafta ki yazımda bayılarak izlediğim, sonrasında seriyi bitirip kaldığı yerden mangasını (çizgi roman) okumaya devam ettiğim D. Gray-man adlı serinin ana karakteri olan Allen Walker’a göz atacağız. Dünya’yı onun gözlerinden anlamaya, onun sözlerine ve kişiliğine değinmeye çalışacağız.
     İlk olarak seri hakkında minik bir özet geçmek isterim. Oldukça karanlık bir havaya hâkim olan D. Gray-man, büyük oranda macera, daha sonra aksiyon, trajedi, doğaüstü güçler ve yer yer sade bir biçimde yerleştirilmiş sıcak komedi unsurlarını barındıran şairane bir seridir. Klasik gençlik serilerinden -fazla idealist karakterler, iyinin her zaman net biçimde üstün geldiği, şeffaflığın genelde net olarak belirtildiği- tamamen ayrılır. Mangakanın, serinin bazı anlarında bizi felsefi konular üzerine çekip derinlemesine düşündürtmeye çalıştığını, bazen de belirli şartlar altında siz nasıl bir tercihte bulunurdunuz soruları ile üstümüze geldiğini düşünüyorum. Böyle komplike ve güzide bir serinin ana karakteri olan Allen, betimlemesini de yine yaşanılan durumların içinden almaktadır ve bu durumlar, serinin de zaten adını oluşturmuş 2 kelimeden gelir: Gray-Man (Gri-Adam).
     Allen, insanlara oldukça kibar yaklaşan, nazik huylu ve yüzünde masumane bir tebessüme sahip sevecen bir Exorcist (şeytan avcısı diyelim) olarak çıkıyor karşımıza. İnsanların iyi anlaştığı, sırlarını paylaşacak kadar güvendiği, sevdiği ve gerçekten saygı duyduğu birisi. Aslında bu kelimeler, gerçekten de Allen’i tam olarak tanımlayabilecek en uygun kelimelerdir diye düşünüyorum. Ustasından “Cross Marian” disiplinli, sert ve birazcık duygusuz bir eğitim almış olsa da Allen içindekileri korumuş bir karakter olmaya devam ediyor daha doğrusu bunun için uğraş veriyor. Çünkü kendisi özünde biraz önce bahsettiğimiz sıfatlara sahip bir karakter olmasına rağmen akumalar (şeytan) ile savaşabilmek için şeytani gözüne ihtiyaç duyuyor. (Doğrusu tam olarak savaşabilmek için şeytani güçleri var tarzında basit bir şey değil sadece onları bulmasına yarayan ufak bir gücü var diye düşünebilirsiniz. Farklı bir bakış açısından bakacak olursak savaştığın şeylerle savaşabilmek için kısmen de olsa onlardan birisi olman gerekiyor.) Bu özellik onları sadece bulma da değil, onların içini ve içlerindeki insanların acılarını görmeyi de sağlayan bir lanete de dönüşüyor. Sık sık bu acılara, üzüntülere, yeri geldiğinde ıstıraplarına ortak olması gerektiği anlamına geliyor. (Bir de bakış açımızı biraz daha değiştirirsek sadece kısmen onlardan olmak yetmeyebiliyor. Onların duygularını ve kötülüklerini de paylaşman gerekiyor. Sanırım katlanılması pek kolay olmasa gerek ne dersiniz?) Seri ilerledikçe adım adım olgunlaşmasını izlediğimiz Allen’in nasıl bir yoldan geçtiğini, geçtiği yoldaki düşüncelerini ve değerlendirmesini de bize güzel bir derinlikle sunuyor. Hem tarafları hem de bireysel olarak kendini ve içinde bulunduğu durumları çerçevesine bağlı olarak sorguladığını görüyoruz. (Yer yer kendisine katılıp katılmama arasında gittiğimiz bu durumlarda sanırım net bir cevap göremiyoruz. Belki de aslında olması gereken bu değil midir? Her yargının net bir cevabı olabilir mi? Aydınlığın ve karanlığın belirsizliği gibi doğru ve yanlış yargılar da kişiye göre değişebilir.) Ayrıca daha güçlü bir Exorcist olmak isteyen karakterimiz gerçekten de zorlu durumlarla yüzleşiyor, emek veriyor ve belirli adımlarla yavaş yavaş gelişiyor. Bunlardan daha önemlisi gelişimini manalı olarak sürdürüp bize bu durumları inandırabiliyor.
     Yin ve Yang felsefesini ele alacak olursak yani her iyinin içinde kötülük her kötülüğün içinde iyilik barındırma düşüncesi tahmin ettiğimizden daha kapsamlı olabilir. Özünde beyaz olan Allen, içindeki siyahla birlikte nasıl gri olduğunu her detayıyla gösteriyor bize. Üstelik serinin, iyi olması beklenen insanı (kime ve neye göre?) ve her şeyden önce ana karakteri bu kişi. Aslında tek gri olan o mu acaba? Şöyle sessiz ve derinlemesine bir şekilde düşünecek olursak hayatımızın belki biraz belki de büyük bölümünde anlık şartlara, o an içinde bulunduğumuz durumlara göre karar vermiyor muyuz? (Küçük bir örnek üzerinden gidebiliriz. Arabamızla acil bir şekilde işe çağrılıyoruz. Şirket zor bir durumda olduğu ve önemli kararlar almamız gerektiği için bir an önce gitmek istiyoruz. Birden ters yönde bir insanı yaralı bir şekilde görüyoruz acaba o an dönüp yardım eder miydik veya her koşulda yardım eder miyiz? Ede…) Yazının başında güzel bir selam veren Allen, “Çünkü ben küçük bir adamım, kalbim dünyanın ihtiyacı olan şeylere göre değil, gözlerimin önünde olanlara göre hareket ediyor. Gözümün önünde olanları terk edemem.” diye ekliyor, bizi anlatırcasına.
“Ne olursa olsun, yoluma devam edeceğim. Hayatımın sonuna kadar yürümeye devam edeceğim.” Allen Walker

Yorumlar